Kedi İmparatorluğu
- Mert Ali Aytaç
- 16 Eyl
- 6 dakikada okunur
Feles patisini yaladı. Sadece düşüncelerle meşguldü kafası. Kendini bir ip üzerinde yürüyen o cambaz kediler gibi hissediyordu. Doğasına aykırı davrandığını her zerresi biliyordu. Sadece tek istediği sürüyü dağıtmaktı. Sürü mü, ne kadar acizce! Onun tek sahibi tanrısıydı ve kimseye boyun eğmemeye ant içmişti. Sürü… kediler sürü olur muydu hiç? Hepsi kendi içinde özel varlıklardı ve doğalarında yalnızlık vardı. Yalnızlık ve acı…Tüm kedilerin makus talihi. Sürü olmak… Sürü olmak bir yanılgıydı, eşsiz bir yanılgı ve doğaya karşı işlenmiş bir çeşit suç. Bu düşünceleri kafasından atamadı ve kulübesinden çıkıp sokak sokak gezmeye karar verdi. Evi ağaçlık bir yokuşun ortasındaydı ve yokuşu çıkıp sola döndü Önünde o büyük çarşı belirmişti, bu çarşıyı ne zaman görse bilmediği bir şey anıları zihnine zerk ediyordu. Bir restorana girdi, bu restoran özel fare etleriyle ünlü bir restorandı. Restoran sahibine selam verdi. Bir süre muhabbet ettiler ve oradan ayrıldı. Kahvaltısını gayet iyi etmiş gibiydi, enerji depoladı ve işe gitmek üzere yola koyuldu. İçinde onu rahatsız eden bir şeyler olduğunu fark etti ve bir an duraksadı, dikkatlice patilerini inceledi ve şaşırdı. Şaşkınlıkla ağzından şu cümle dökülüverdi: “Ben varım” Var olmak… ne kadar güzel ve ne kadar sancılı!
Yine düşünceler arasında boğuluvermişti kendini toparladı ve gelen fare arabasına bindi. Fareler hallerinden gayet memnun gibiydi, toplumda en alt sınıftalardı ama bugüne kadar aralarından çıkan birkaç cesur fare hariç kaderlerine boyun eğmişlerdi. Kader… ne kadar güçlü ve ne kadar zayıf! Talihi kabullenmek ve bu talih yüzünden mutsuz olmak korkakların işiydi, korkak ve safların işi. Feles düşündü ve sayıkladı “Tanrım, korkağın tekiyim, sürüye mugayirim, sen benim aklıma sahip çık!” Ofisine gidene kadar aklında tek bir düşünce vardı “mugayir olmak”, ne kadar yüce ve ne kadar harika! Sürüden ayrılmak ve sürüye muhalefet etmek, ne kadar bencilce ve ne kadar arsızca! Kendini sürüden ayrı hissetti ve bunun bir anlığına da olsa bir ahlaksızlık olduğunu düşündü lakin değildi, sürüden ayrı olmak üst-kedi olmanın birinci koşuluydu ve Feles tüm kedilerin daha iyi bir toplumda yaşaması için ve daha iyi bir toplumda yaşamak işine geleceği için tüm kedilerin doğalarına dönmeleri gerektiğini yani sürüden ayrışması gerektiğini savunuyordu. Bu düşünceler arasında ofise geldiğini fark etti ve ödemeyi fareleri kırbaçlayan fareye yapıp ofise girdi ve o an arkasını döndü ve düşündü, köle olmak ne kadar aşağılıkça, köle olmayı ancak köleler hak eder diye geçirdi içinden ta ki kendisinin bir köle olduğunu fark edene kadar. Kendisi ne kadar fiziksel bir kırbaçlama yaşamasa da her gün fikri kırbaç darbeleriyle irkiliyordu. Sürünün ona dayattığı saçma ahlak kuralları, gereksiz sınırlamalar ve dahası. Bu çok canını sıktı ve bıyıklarını burdu ve düşündü. Düşündü kedi, düşünmekten şakakları ağrıyıncaya kadar düşündü. Artık işi umurunda değildi, o farelerden bir farkı yoksa niye yaşıyordu ki? Üstelik fikri şiddet fiziksel şiddetten kat be kat daha zorlayıcı ve sınırlayıcı değil miydi? Sanki ayaklarında prangalar olan ve bu prangalara dipsiz bir kuyuya bağlı bir kuklaydı o, bir mahkûm olmayı bile hak edemeyecek kadar aciz bir kukla.
Tüm bu düşündükleri pek moral bozucuydu, evine gitti. Sadece tavana bakıp düşünmeye başladı ve tek bir şeyi sayıklıyordu: “üst-kedi”. Üst kediye nasıl ulaşabilirdi? Bir fikri var mıydı? Elbette vardı ve yaratıcı olmak üst kedi olmanın ilk şartı dedi kendine çünkü sürü birbirini taklit ederdi ve sürüdeki kediler ne kadar özgün şeyler oluşturabilecek kapasitelere sahip olurlarsa olsunlar sürüden dışlanmamak için tüm normlara ayak uydurmaya çalışırlardı ve kendilerini memnun hissederlerdi. “Ah, kaç kedi daha harcanacak bu çürümüş toplum yüzünden!” dedi ve içine bir umutsuzluk ve karamsarlık hâkim oldu. Ardından Felix aradı ve o ince ses tonuyla “Nasılsın?” dedi, Feles’in gün boyu bozuk olan morali yerine gelmişti ve birden içine bir coşku hakkim oldu ve duraksadı, “Nasıl bu kadar hızlı hal değişimi yaşıyorum?” dedi Felix’e, Felix şaşkındı ve “Bilmem, ilaçlarını alırken başka şeyler içme!” dedi sert bir tonla, Feles anlamıştı. Dün çok fazla portakal suyu içtiğinden ayık değildi ve kafasını binlerce düşünce istila ediyordu. Kısa bir süre sessizlik yaşandı. Felix “İstersen gel seni bir yerlere götüreyim, kafa dağıt biraz da olsa.” dedi. O an Feles, Felix ile aynı ofiste çalıştığını hatırladı ama Felix bir anlığına ona yabancı biri gibi gelmişti, sanki hiç ona ait olmamıştı. Yine duraksadı ve “Peki” dedi. Sözleştiler.
Feles buluşma yerine doğru emin adımlarla yürüyordu, bir yandan müzik dinliyor bir yandan düşünüyordu ki müzik dinlemenin kendisi için zararlı olduğunu düşündü çünkü müzik dinlerken rahat düşünemiyordu. Sonra kulaklığını çıkardı ve dedi ki “Bir şey daha olmalı, üst kedi için gerekli bir şey daha.” Önüne bakamıyordu sadece düşünmeye odaklanmıştı, o sırada biriyle çarpıştı ve özür diledi. “Özür dilemek, bana karı ne ki?” dedi ve o an beyninde şimşekler çaktı ve sokağın ortasında haykırdı “Üst kedi ruh mutluluğunu arayandır.” O sırada Felix karşıdan geldi ve haykıran Feles’in üzerine çullandı. Kulağına eğildi ve “Delirdin mi sen!” dedi sert bir tonla. Feles karşısında tüm ihtişamıyla Felix’i bulmuştu, bir an ona hayran oldu sonra tekrar düşününce Felix’in sürünün bir parçası olduğunu hatırladı. Ona acıdı. Sonra yerden kalktılar ve bir pufun üstüne oturdular. Feles, Felix’e döndü ve “İyi ki varsın.” dedi. Felix bu sözleri anlamlandırmadı, sadece bir şeyler anlamaya çalışmakla yetindi. Feles sözüne kaldığı yerden devam etti ve sordu: “Hiç üst kedi gördün mü?”, Felix düşündü ama hayır anlamında kafasını sağa ve ardından sola salladı. “Öyleyse,” dedi Feles, “sana üst kediyi anlatayım, tabii beni dinleyecekseniz hanımefendi.” Dedi, Felix yine anlamlandıramadı sadece “Zevkle.” demekle yetindi. Ve Felix sözü tekrar eline aldı.
“Size üst kediyi
anlatayım, siz üst kedi değilsiniz, bu aciz sürünün bir o kadar başkaldırmaya yeltenen bir parçasısınız. Niye korkuyorsunuz o halde, korku dediğiniz bir tür hayalettir. Size üst kediyi anlatayım, üst kedi yaratıcılığa sahip olandır ve sürüden apayrı bir yere koyar kendini, kimseyi kendiyle karşılaştırmaz bu ancak sürüdekilere has bir anomalidir. Size üst kediyi anlatayım, üst kediyi elde edemese bile ruh mutluluğunun kıymetini bilen ve bu uğurda herkesi karşısına alabilecek kişidir. Size üst kediyi anlatayım, üst kedi bencildir ama bu bencilliği toplum içindir, işte üst kedi budur, her şeyi dengelemeyi başarabilecek kadar ulu olan.” Felix döndü ve tiksintiyle dedi ki “Sen üst kedinin tekisin o halde, bencilsin.” dedi, Feles döndü ve gururla şunu dedi “Zavallı kadın, ben sadece üst kedinin habercisiyim ve bencilim, Tanrı benim gibi bencillerle gurur duymazsa kimle gurur duyabilir? Kendini topluma feda eden benciller, iyilerin en uluları. Yüce Tanrı onları korusun!” Felix sustu ve “Haklı olabilirsin.” dedi, zavallı kelimesi içinde bir burukluk oluşturmuştu ama pek umursamadı en nihayetinde Feles bencilin tekiydi ve herkesten meczup muamelesi görüyordu. Aklı başında bir meczup… Feles, Felix’in gözlerine daldı ve düşündü, ben sana ait değilim, Tanrı’ya aitim dedi ve şunu ekledi “köleliklerin en yücesi, tek zararsız kölelik!” ve sustular sadece birbirlerini süzmekle yetindiler kafalarında bin bir tilki dönüyordu ve o bakışma anlarında Feles’e ilham geldi ve koşarak Felix’in yanından ayrıldı. Felix, Feles’in ardından “Neler oluyor, tanrım!” diye bağrınmaya başladı. Feles’in bir planı vardı üst kedilere kendini kurban etmek. Bu planı için masa başına geçti, patilerini mürekkebe buladı ve bir manifesto yazmaya başladı: “Kedi İmparatorluğuna Manifesto”…
“Ey tüm kediler. Sürünün aciz kulları, hazların kırbaçladığı küçük kedi kisvesine bürünmüş fareler ve onları yöneten kırbaççı kompradorlar! Hepinize selam olsun, Tanrı bizden selameti eksik etmesin. Size bir soru, neden bu toplumun kurallarına uyayım? Kafanızdan uydurduğunuz hayaletlere iman etmeyeceğim, o ancak sizin tanrınızdır. Benim Tanrım yücelerin yücesi ve merhametlilerin merhametlisidir. Sizin Tanrı’nız yasaklar, benim Tanrım ise hoş görür. Sizin Tanrı’nız bencillikten nefret eder ama kendisi bencildir. Benim Tanrım ise bencilleri sever, onlara acır ve onları topluma çalışmaya yönlendirir. Öyleyse kendi elinizle yapıp ettiklerinize tapmayın ey acizler! Size üst kediyi anlatayım, işte ben onun habercisiyim. Hayat bizim tek fırsatımız ve en değerli şansımız, bir mutluluk pınarı. Bunu kendim korumayayım de sizin çürümüş toplumunuz mu korusun! Ah sizi ahmaklar, akıllanmayacaksınız, Tanrı sizi ıslah etsin! Ben sizin saçma kurallarınıza uymayacağım, benim tek aydınlatıcım Tanrı’dır, ben onun ışığında yürürüm sizse onun olmadığı karanlıkta. O siz aciz kullarına acımakla yetinir. Gazabıysa şiddetlidir. Öyleyse kendi putlarınızla kendinizi sınırlamayın, yapıp ettiklerinize tapmayın, onlar siz özgünlerin kusurlu kompradorlarıdır. Bundan hiç şüphem yok! Ben elinde balyozla yürüyen bir meczup olabilirim ama sizden daha özgür olduğuma kim itiraz edebilir? Siz bir işi yaparken başkalarının düşüncelerini, ayıplamayı, kibri putlaştırırsınız bense hepsini yıkarım. Ben Tanrı için iyiyim ve Tanrı için iyiliği yayarım, karanlık böylece önümde yarılır. Şunu biliyorum ki aralarınızdan bazıları “Ah şu yarım akıllı deli! Topluma mugayir olmayı üst kedi olmak sanıyor diyecek.” Hayır, yaratıcı olan ve ruhsal mutluluğun peşinden koşan yalnızlaşır, farelerin arasında yaşıyormuş gibi hisseder. Sizinse farelerden farkınız yok! Tek farkınız onlar sırtlarını siz beyinlerinizi kırbaçlatıyorsunuz. Son olarak kadınlarınıza putlar yaratmayın, onları kısıtlayan yalnızca sizin kibriniz ve içinizdeki kötü ruh. Bedenine sahip çıkamayan o canavar. Onlar da sizin kadar akıllı oysa ki ey kompradorlar! Kendinizi onlardan üstün görmeye devam edin ancak Tanrı katında tek üstünlük iman ve iyilikle taçlandırılır. Tanrı sizi ıslah etsin ey kendini bilmezler!”
Bunları yazan Feles ertesi sabah uyandı ve evinin çatısına çıktı. Aşağıyı izliyordu. Tam o sırada Felix, ofise gitmek üzereyken Feles’i gördü ve çığlıklarla bağırdı çünkü Feles elinde kocaman bir çakmak tutuyordu ve tamamen çıplaktı. Yalnız ve çıplak. Herkes aşağıya toplandı ve Feles’i sürüye davet ettiler Feles bağırdı “Durun, ben üst kedinin habercisiyim! Siz yapıp ettiklerinize tapıyorsunuz bense Tanrıma…” dedi ve manifestoyu bir iple aşağı sarkıttı. Sonra devam etti “Alın bunu, bakın aciz ruhlarınıza ve korkak bedenlerinize. Ben Tanrı için yanmaya hazırım, ben Tanrı’nın meşalesiyim.” dedi ve kendini oracıkta ateşe verdi. Felix göz yaşlarına boğuldu ve çalıştığı gazete ofisinde manifestoyu basit insanlarla buluşturdu.
Yorumlar