top of page

Komprador (Tiyatro)

  • Yazarın fotoğrafı: Mert Ali Aytaç
    Mert Ali Aytaç
  • 19 Eyl
  • 6 dakikada okunur

Sahne 1

(Salonda sessizlik hakimdir. Herkes kravatlarını düzeltir ve saat tam beşi vurduğunda masadan kalkarlar. Sadece Bilal ve Satış müdürü Sinem masada kalır. Bilal’in kravatı gevşek, takım elbisesinin önü açıktır. Sinem bir süre onu süzer ancak Bilal yalnızca dalgınca kalemin arkasını dişlemektedir.)

-Sinem: Bir daha bu halde gelmeyin işe lütfen, imajımıza zarar veriyorsunuz.

(Bilal cevaplamaz ve seğiren sağ gözü ve dalgın sol gözüyle yavaşça Sinem’e bakar. Aynı dalgınlıkla kapıya bakarken Sinem çıkar ve Bilal iş arkadaşlarının yanına firmanın önünde oturmaya gider.)

 

 

Sahne 2

(Bilal arkadaşlarının yanına gider. Arkadaşları oturup sohbet ederken mimikleri dahi oynamıyordur, gülecekleri yerlerde somurtur ve hissizliklerini suratlarına yansıtırlar. Bilal yanlarına oturur.)

-Hakan: Nasılsınız Bilal Bey?

(Bilal yanıtlamaz. Dalgınlığı hala üstündedir, ellerini bağlayıp başını öne eğer)

-Fehmi: Bilal Bey neden kravatınız bağlı değil? Satış departmanı müdür yardımcısı olarak bunu sormamı mazur görünüz.

(Bilal yine yanıtlamaz ve masadan kalkar)

-Bilal: İyi akşamlar.

(Biraz ilerlediğinde kendisi gibi firmada yeni işe girmiş olan Hale, Pınar ve Çetin’i görür. Oturuyorlardır. Pınar Bilal’i görür görmez heyecanını saklayamaz, kekemeliği tutar)

-Pınar: M-m-merhaba B-b-Bilal B-b-Bey nasılsınız?

(Bilal Pınar’ın ilgisinin farkındadır ve tüm dalgınlığıyla)

-Bilal: İyiyim, sen?

(Masada derin bir sessizlik oluşur. Kompradorların arasında kimse “sen” diye konuşmaz, eskimiş bir hitaptır bu ve kullanıldığında sıkça garipsenir. Bilal sessizlikten rahatsız olur)

-Bilal: Ne oldu, yanlış bir şey mi dedim? Seni kırdıysam kusura bakma.

(Bilal’in yine sen ifadesini kullanmasına karşın Çetin rahatsız olup saatine bakar, saat tam altıyı vurmuştur)

-Çetin: Kendinize iyi bakın.

(Çetin ve Hale masadan kalkar ve oluşan sessizliği Pınar bozar)

-Pınar: Bilal Bey sizin bu rahat tavrınıza hayranım doğrusu, nasıl başarabiliyorsunuz bunu?

(Yüzüne sahte bir gülümseme oturmuştur, mimiksiz gülmeye çalışan Pınar’ı anlamayan Bilal lafa girer)

-Bilal: Ne demek istediğini anlamadım.

(Pınar bu “sen” ifadelerine dayanamaz ve masadan kalkar)

-Pınar: Kendinize iyi bakın Bilal Bey.

(Bilal olanlara anlam veremez. Olmadığı bir toplumun içine doğmuştur. Kompradorlar çoktan topluma kendilerini satmışlardır onun gözünde. Söylenerek yürümeye başlar)

-Bilal: Bu insanları anlamak gerçekten zor. Ne diye bağlayacakmışım kravatı mı? Kravatım bağlı olunca da olmayınca da aynı işi yapıyorum sonuçta. Ne fark eder yani? Ya da neden bu resmi konuşmalar? Arkadaş olamaz mıyız yani? Ne var senle konuşmamda? Altıyı vurunca illa kalkacakmış… Böyle hayat mı olur? Ben niye bu insanların arasındayım?

 

 

Sahne 3

(Daha sonra Davut Usta’nın dükkanının önünde durur. Gözünün seğirmesi sabahtan beri geçmemiştir. Bir tuhaflık var diye düşünmekle yetinir. Davut Usta’nın dükkanına girer.)

-Bilal: Selam Davut Usta, babam bu saati sana getirmemi söyledi. Galiba akreple yelkovanı düşmüş, göstermiyor saati. Ne kadar borcumuz?

-Davut Usta: Selam. Size 200 lira olur genç adam.

(Bilal parayı uzatır)

-Bilal: Tamam usta buyur dedi.

(Adamın gözlerinin içi parıldar ve Bilal ona saati verdiğinde)

-Davut Usta: Bilal Bey bunun kordonu çok eskimiş, isterseniz onu da değiştireyim 100 liraya.

-Bilal: Tamam usta

(Adamın fırsatçılığına aldırış etmemiştir.)

-Bilal: Babam uğruyor mu bu aralar sana? Onu hiç buralarda görmüyorum.

-Davut Usta: Babanız buralara pek gelmiyor bu sıralar, isterseniz yarın beraber gelin saati alın.

-Bilal: Peki usta.

 (Tam oradan ayrılacakken ustaya sorar Bilal)

-Bilal: Usta kaç gibi geleyim yarın?

(Davut Usta kargaları andıran sesiyle bir nida koparır)

 -Davut Usta: Görmüyor musunuz işim var!”

(Bilal durumu anlamamıştır, ustanın elindeki saat kendi saatidir sonuçta)

-Bilal: Anlamadım?

-Davut Usta: Görmüyor musunuz işim var!

(Bilal anlam veremez ve oradan sessiz ve yavaş adımlarla uzaklaşır.)

 

 

Sahne 4

(Bilal sofrada içmek için gazoz almaya girer bakkala. Saat yedi buçuk olmuştur. Acele etmesi gerekir çünkü evde her zaman saat sekizde yemek yenir ve sekizden sonra annesi yemek koymaya tenezzül dahi etmez. Bakkala alel acele şöyle der)

-Bilal: Merhaba ağabey, bir çikolata bir de gazoz ne kadar?

-Bakkal Aşkın: Bir bakar mısınız fiyatlarına size zahmet.

(Bilal gülmesini tutamaz çünkü bakkal kendi sattığı ürünün fiyatını bilmiyordur)

-Bilal: Çikolata on beş, gazoz elli lira.

(Aşkın hesap makinesini çıkarır, Bilal onun bu hareketine de gülmemek için zor tutar kendini. Daha sonra Aşkın hesap makinesini Bilal’e gösterip)

 -Bakkal Aşkın: Altmış beş değil mi Bilal Bey

(Bilal’in yanakları kızarmış suratına içten gelen bir kahkahanın derinlerden gelen coşkusu oturmuştur.

-Bilal: Evet ağabey.

-Bakkal Aşkın: Altmış beş değil mi Bilal Bey.

(Bilal bu sefer kahkahasını tutamaz ve kıkırdamaya başlar. Ağzını eliyle kapatır ve parayı uzatıp)

-Bilal: Kolay gelsin.

(Dükkândan ayrılır. Dükkândan çıkarken bakkalın ona doğrulttuğu dik ve anlamsız bakışlar da bir o kadar güldürür Bilal’i)

 

 

Sahne 5

(Daha sonra eve gider. Saat sekizi üç geçiyordur. Bu da demek oluyordu ki evdekiler üç dakika önce yemeye başlamıştır ve Bilal aç kalacaktır. Bilal annesine dönüp)

-Bilal: Anne sadece üç dakika geç kalmışım, hem saati Davut Ustaya verdim saatim de yoktu. Kusura bakma.

-Baba: Bir daha olmasın lütfen, daha dikkatli olun.

-Anne: Tamam, yemeğinizi koyacağım ancak bunu suistimal etmeyin.

(Yemeklerini yerler. Ardından Bilal uykuya dalar)

 

 

Sahne 6

(Ertesi gün işe gittiğinde sabah toplantı vardır. Bu bir tanışma toplantısıdır. Sinem müdür olarak neredeyse on dakikadır kapı önünde bekliyordur ve saat tam dokuzu vurduğunda bir hışımla içeri girer.)

-Sinem: Merhabalar, sizlere yeni çalışma arkadaşınız Hira Hanım ile tanıştırayım. Hira Hanım buyurunuz tanıtınız kendinizi.

-Hira: Merhabalar, ben Hira. Daha öncesinde başka bir firmada satış departmanında görevliydim. Çeşitli mülakatlar ve başvurum sonucunda buraya geldim. Umarım güzel şeyler başarabiliriz.

(Bilal Hira’dan oldukça etkilenmiştir. Kravatını düzeltti ve önünü ilikleyip)  

-Bilal: Hoş geldin.

(Yine ağzından kaçırmanın pişmanlığıyla şöyle söylenir sessizce)

-Bilal: Kahretsin.

-Hira: Anlamadım, tekrar söyler misiniz?

(Bilal iyice gerilmiştir ancak toplantıyı bırakıp gidemez. Hira’ya)

-Bilal: Hayırlı olsun, umarım güzel şeyler başarabiliriz.

(Gözü dünden beridir seğiriyordur. Hira’ya kötü gözükmemek için gözünü olabildiğince yukarıda tutmaya çalışıyordur, adeta bir kelebeğin çırpınışını andırıyordur göz kapakları. Ardından Sinem söze girer)

-Sinem: Toplantı bitmiştir!

 

 

Sahne 7

(Herkes yemek arasına çıkar. Bilal Hira’nın yanına oturur. Hira alçak sesle)

-Hira: Buradaki herkes senin düşmanın, ben seni tanıyorum, sen de beni ancak onlar kimseyi tanımıyorlar. Kendilerini bile.

(Bilal ilkten duruma anlam veremez ardından)

Bilal: Anlayamadım, sen nasıl sen dersin? Neden bana siz dedin? Ve nereden tanışıyoruz?”

(Hira sadece şunu söyledi ve masadan kalktı)

-Hira: Çok yakında anlayacaksın.

 

 

Sahne 8

(İş çıkışı Bilal eve gider. Kafası oldukça doludur. Hira ile olan konuşması onu iyice dalgınlığa sürüklemiştir. Eve gider ancak evde kimse yoktur. Saat sekize bir dakika vardır. Bilal söylenir)

-Bilal: Nasıl olur, saat sekize bir var ve kimse yok. Olacak şey değil!

(Çıkar ve bakkala anne ve babasının nerede olduğunu sormaya gider. Bakkala girdiğinde bakkal da yerinde yoktur. Şaşkınlığı git gide artar.)

-Bilal: Aşkın ağabey! Aşkın ağabey! Neredesin? Ah, birisi benimle büyük bir oyun oynuyor olmalı.

(Daha sonra koşarak Davut Usta’nın dükkanına gider. Kimse yoktur. Masanın üstündeki ayna da saat de yoktur. İş yerine gitmeye karar verir. İş endişe verici bir hal almıştır. Koşarak oraya gider. Nefes nefese kalmıştır. Ellerini dizlerine koyup soluklanır. Ardından içeri toplantı salonuna girer. Normalde gece vardiyası çalışanları oradadır ancak karşısında Hira vardır. Bilal şaşkınlıkla sorar)

-Bilal: Gece vardiyasında mısın?

-Hira: Nerede kaldın bunca zamandır?

(Bilal aklını kaçırmak üzeredir. Bu sözlerin ve olayların bir anlamı olduğunu düşünmek istiyordur. Düşünemiyordur. Ellerini başının arasına alır ve saçıyla oynamaya başlar. Sonra Hira’ya bakmak için başını kaldırırken masada duran ayna, saat ve gazozu görür. Saat bozuk, ayna kırık ve gazoz boştur. Hira’ya karşı olan hoşlantısı merakının önüne geçemez. Gözleri iyice seğiriyordur ve şu sözler dökülür ağzından)

-Bilal: Neredeyim ben?

(Hira cevap vermez, bir süre Bilal saati inceler, hala yanlıştır saat.)

-Hira: Kaç aydır bu durumdasın, görmüyor musun şu halini baksana şu aynaya!

(Aynayı alır ve sert bir şekilde Bilal’in eline koyar. Bilal uzun uzun kendine bakar.)

-Hira: Ne diye beni görünce düzelttin kravatını? Çok mu önemliyim yoksa çok mu önemlisin? Ne diye bu savaş, yetmedi mi kalbinin ellerinde erimesi ve yetmedi mi bu kadar kişiyi öldürdüğün!

(Bilal irkilmiştir. Sadece dili tutulmuştur, artık sağ gözü iyice seğiriyordur. Ayağa kalkar ve bağırır)

-Bilal: Kimi öldürmüşüm! Saçmalamayı bırak artık! Nerede savaştıklarım ve nerede benden geriye kalanlar?

-Hira: Görmüyor musun? Ne sen ne ben, biz değiliz bu hikâyenin başrolleri, sen bu hikâyenin başrolünü öldürdün: kendini.

(Bilal sadece Hira’ya bakmakla yetinir ancak Hira daha fazla konuşmamak üzere şunları söyler ve seyirciyi göstererek)

-Hira: Sen gidiyorsun ve biz gidiyoruz. Onlar da gidecekler.

(Hira odadan ayrılır Bilal yalnız başına kalır ve kravatını gevşetir. Uzun uzadıya söylenmeye başlar.)

-Bilal: Dokuz ay, tam dokuz ay. Gün ışığını hissedemiyorum tenimde. Soğuk dünyanın soğuk insanları. Soğuk mu? Neresi soğuk? Belki de benimdir soğuk olan. Tuhafım, inatçıyım… Bazen çok huysuzum. Keşke şu duygularımı alt edebilseydim. Keşke… Ama bir yolu yok bunun. Kalbim hala atıyor ve attıkça kararıyor. Dünya avuçlarımın içinde zannederdim ancak ben dünyanın avucundayım. Ne var şu deniz çığlıklarımı işitse. Ne var toprak benimle söylese kalbimde çalan şarkıları. Ne var ki? Ne var elimde? Kayıbım ben, aranıyorum günlerdir. Kimsenin haberi yok. Donarak ayrılacak ruhum bu dünyadan, mimiklerim dahi oynamayacak şu aynayı gördüğümde. Peki ayna? Aynadaki kim? Ben miyim bu surat? İfadelerim neden bu denli huzursuz ve duygularım… Neden bu denli çocuksu. Neyi kaybettim ben? Her şeyi kazanmıştım ancak bu-bu başka bir şey. Bu zafer bir yenilgi adeta. Yerde sadece ölü insanlar var. Doğru söylüyor Hira, onlar benim yüzümden bu halde. Belki bir gün tekrar buluşuruz Hira! Benliklerimin şarkısı, kumun sıcaklığı, denizin dalgaları ve senin sesin. Kim bilir, belki bulurum yine beni. Belki de seni, bizi ve onları…

 

SON

 

 

 

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Komprador

Toplantı bitti, salon derin bir sessizliğe büründü. Herkes eşzamanlı olarak kravatlarını düzeltip saat tam beşi vurduğunda masadan...

 
 
 
Yalnızlık Üzerine

Yalnızlık üzerine yazılan pek deneme göremedim. En azından genel literatürde yer tutan “kült” denemelerde böyle bir yazı dikkatimi...

 
 
 
Üç Damla Gözyaşı

Arkamızdan nesiller üreyecek Farklı boylar, farklı tenler Ama ben burada olmayacağım Uzun bir süre, çok uzun... Sadece seni biraz daha...

 
 
 

Yorumlar


© 2035 by Mert Ali Aytaç. Powered and secured by Wix

bottom of page