top of page

Evrende İkinci Bir Büyük Patlama Gerçekleşebilir Mi?

  • Yazarın fotoğrafı: Mert Ali Aytaç
    Mert Ali Aytaç
  • 16 Eyl
  • 11 dakikada okunur

  Evrende yeni, ikinci, bir büyük patlama (big bang) gerçekleşebilir mi? Bu önemli soruyu bu yazımda konu olarak belirledim. Çünkü James Webb’in elde ettiği veriler ve yapılan yeni çalışmalar bu konuyu gündeme getirdi.

  Bildiğiniz üzere Big Bang, bilimde (astronomi, kozmoloji, fizik gibi alanlarda) evrenin başlangıcına dair bir paradigmayı teşkil eder. Daha açık bir ifadeyle bilim insanlarının, evrenin başlangıcına dair üzerinde uzlaştığı ve çalışmalarını bu teoriyi baz alarak yaptığı görüştür. Bu görüşü destekleyen birçok kanıtın olması onu bu denli güçlü bir paradigma (bilimde hâkim görüş) haline getirmiştir. Big Bang’i destekleyen en güçlü iki kanıt şunlardır: evrenin genişlemesi ve kozmik mikrodalga arka plan ışınımı(cosmic mikrowave background radiation, CMB veya CMBR).Evrenin genişlemesi olgusu                                                                                                    Edwin Hubble ile bilim dünyasına girmiştir ve Hubble; bize evrenin genişlediğini, bu genişleme dolayısıyla nesnelerin birbirinden uzaklaştığını ve nesnelerden gelen ışıkların uzaklık dolayısıyla git gide kırmızıya kaydığını(red shift) yani Doppler çakışmasının(décalage)[2] gerçekleştiğini gözlemleri sonucu söylemiştir. Hubble’ın ortaya attığı bu kanun (Hubble Kanunu) bize uzak galaksilerin uzaklıklarıyla doğru orantılı hızda bizden uzaklaştığını göstermiştir.[9] CMBR yani kozmik arka plan ışımasıysa uzaydan her zaman aynı şekilde gelen bir ışıma yani radyasyondur. Bu radyasyonu evrenin sürekli arka planında bulunan bir uğultu gibi de düşünebiliriz. İşte tüm bu deliller evrenin başlangıçta çok çok küçük bir hacme sıkışık olduğunu ve ısıl dengeye gelince (yoğunluk dalgalanmalarının ve kuantum dalgalanmalarının da etkisi vardır) hacmin -ani bir patlama gibi- çok kısa sürede yüksek hızda genişleyerek (kozmik enflasyon) evreni oluşturduğunu söyleyen Big Bang’i bilimin en ünlü fenomenlerinden biri haline getirmiştir.

  Big Bang, her ne kadar bilimde hâkim görüş olsa da bu eksik noktalar içermediği anlamına gelmez. Bu eksik noktalar yapbozun kayıp parçalarıdır. Bu yapbozun eksik parçalarından biri ilk galaksilerin oluşması için yeterli zaman olmadığından bunların nasıl meydana geldiğidir. İlk(erken) galaksiler sarmal kollarındaki çarpışmalar sonucu eliptik olmaları vb. birçok sebepten ötürü sönüklerdir[1].Bu sebeple bu galaksileri tespit etmek bir hayli zordur. James Webb Uzay Teleskobu (JWST) alıcılarını Büyük Ayı takımyıldızına yakın küçük bir gök parçasına çevirdiğinde çok ilginç bir sonuçla karşılaştı. “Derin Alan” görüntüsü adı verilen bu görüntüde Colarado Boulder Üniversitesinden Dr. Erica Nelson, alışılanın aksine parlak altı adet erken galaksi örneği tespit etti. Genellikle galaksilerin parlaklığıyla büyüklükleri doğru orantılı olduğundan bu erken galaksilerden bazılarının yaklaşık Samanyolu ağırlığında olduğu tahmin ediliyor. İşte eksik parça tam olarak burada ortaya çıkıyor. Nelson bu durum için: “Bu çok şaşırtıcı. Erken evrenin kendini bu denli hızlı organize edebilmesini bekleyemezsiniz. Bu galaksilerin oluşmaları için yeterli zaman yoktu. diyor[1]

  Bu keşfin ilginçliğinden etkilenen astronomlar bu tip galaksilere “evren kırıcı” adını verdiler çünkü bu galaksilerin yapbozda oluşturduğu boşluk Lambda-CDM(Λ-CDM) yani Karanlık Enerji (Lambda)-Soğuk Karanlık Madde modeli adı verilen ve son derece başarılı olan standart evren genişleme modelinin doğruluğunu tehdit ediyor. Bu modelin varsayımları (bkz. Dipnot 2) -özellikle de karanlık enerjiyi kozmik genişlemenin sebebi olarak görmesi- bize evrendeki galaksi ve yıldızların oluşumuna dair çok önemli ipuçları sunuyor. Modele göre Big Bang’in hemen ardından evren homojen (eşit dağılmış), sıcak ve pürüzsüzdü. Karanlık madde bu ateş topunda -daha normal madde birleşip yapılar oluşturamayacak haldeyken- normal                                                                                   maddenin birleşip yapılar oluşturmasını sağladı. Karanlık madde, yoğunluk dalgalanmalarına sebebiyet verdi ve bu dalgalanmalar sonucu normal maddeden gaz molekülleri meydana geldi. Bu sürecin sonucunda evren; hidrojen, helyum ve karanlık madde olmak üzere üç madde bileşeninden oluşuyordu. Bahsettiğimiz bu süreçte, bir yandan da CMBR yani arka plan ışınımı evrenin dört bir yanına yayıldı. Daha sonra bahsettiğimiz üç bileşen kütleçekiminin fazla olduğu yerlere çekilip yoğunlaştılar. Bu yoğunlaşmalar sonucu gaz haleleri (ışık saçan gaz halkaları) meydana geldi ve bu haleler git gide çevresindeki gazları toplayarak büyüdü. Bir yerden sonra haleler kendi kütleleri altında çökmeye başladı ve erken galaksileri meydana getirdiler. Kısa süre sonra halelerdeki helyum ve hidrojen birleşerek ilk yıldızları oluşturmaya başladılar. Erken galaksiler zamanla birbirlerine çarptılar ve çarpışmalar sonucu daha büyük galaksiler oluştu. Böyle böyle galaksilerin boyutları ve dolayısıyla kütleleri arttı ve Samanyolu gibi galaksiler ortaya çıktı. “Büyüyen galaksiler” süreci Λ-CDM’in en önemli ve kayda değer öngörüsüdür. Bu öngörü ışığında yapılan simülasyonlar, bu öngörüyle evren modellemesi yaptıklarında karşılaştıkları evrenin günümüzdeki evrene çok benzediğini gördüler. İşte uzmanlar bu benzerliğe bakarak bu modelin ve galaksi büyümelerinin -bu modelin bir parçası olduğundan- doğru olduğuna kanaat getirdiler. Galaksi büyümeleri erken galaksilerin sönük ve dolayısıyla küçük olduğunu öngörüyordu (bkz. Şekil 2). 

  Nelson’un bahsettiğimiz keşfi işte tam bu noktada Λ-CDM ile çelişiyor çünkü evren kırıcı galaksilerin (o büyüklükte ve ağırlıkta galaksilerin) ortaya çıkabilmesi için en azından 1 milyar yıl gereklidir fakat erken galaksilerin büyük patlamadan yaklaşık 250-500 milyon yıl sonra oluştuğu tahmin edilmektedir. Texas Üniversitesinden Doç. Dr. Mike Boylan-Kolchin yaptığı çalışmalar sonucu evrende bunun gibi birçok evren kırıcı olabileceğini belirterek: “Eğer kütleler doğruysa, o zaman henüz bilmediğimiz bir bölgeye bakıyoruz demektir, galaksi oluşumu hakkında çok yeni bir şeye ya da kozmolojide köklü bir değişikliğe ihtiyacımız olacak.” dedi[1] ve şunu ekledi: “En uç olasılıklardan biri, evrenin Büyük Patlama’dan kısa bir süre sonra tahmin ettiğimizden daha hızlı genişliyor olması. Bu da yeni kuvvetler ve parçacıklar gerektirebilir.

  Burada yapbozdaki boşluk bizi Big Bang’den öncesini düşünmeye itiyor. Klasik Big Bang teorisinde evrenin ilk anında evren tekillik durumundadır. Tekillik (Singularity), genel görelilik denklemlerinin çalışmadığı sonsuz yoğun bir noktadır. Hawking tekillikleri şöyle tanımlar: “Zamansal veya boş jeodezikleri tam olmayan fakat daha büyük bir uzay-zamanın içine yerleştirilemeyen uzay-zaman.[16] Tekillikler, birçok kişiye göre sorunlara sebebiyet vermektedir, halihazırda genel görelilikle de çelişmektedir. Colin Stuart tekillikler için: “Tekillikler muhtemelen evrenin gerçek bir niteliği değil. Daha çok fiziği doğru anlayamadığımızı belirten parlak neondan işaret levhaları.” diyor.[9] Parsmouth Üniversitesi Gravitasyon ve Kozmoloji Enstitüsünden Dr. Marco Bruni konuyla ilgili: “Genel görelilikteki tekilliklerin modern yorumu, teorinin çöküşünü temsil ettiğinden -tekilliklerden- kaçınılması gerekmektedir.” demiştir[1]. Tam bu noktada Hawking tekilliklerin oluşturduğu kısıtlayıcılıktan bahseder ve kozmik sansüre değinir: “Tekillikler öngörmesi, klasik genel görelilik kuramının tamamlanmamış bir kuram olduğunu yansıtır. Tekil noktaların uzay-zaman manifoldundan kesip çıkarılmaları gerektiği için oralarda alan denklemleri tanımlanamaz ve tekilliklerden ne çıkacağı önceden kestirilemez. {…} Gelecekte ortaya çıkacağı kestirilen tekilliklerin, Penrose’un kozmik sansür adını verdiği bir özelliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle bunlar, dışarıdaki gözlemcilerden saklı olan kara delikler gibi yerlerde bulunurlar.[16] Hawking’in anlattıkları kafa karıştırıcı ve karmaşık geldiyse anlattıklarını şöyle özetleyeyim: Tekilliklerin klasik denklemlerle tanımlanması olanaksızdır, tekilliklerin geleceği belirsizdir ve bu tekillikler kozmik sansüre tabiidir. Kozmik sansürse tekilliklerin tek başına çıplak bir şekilde bulunamamasıdır, tekillikler gözlemcinin doğrudan gözlemleyemeyeceği bir cismin içinde barınma eğilimindedir. Mesela bir tekillik bir kara deliğin içinde bulunabilir (çünkü gözlemci kara deliğin içindeki tekilliği doğrudan gözlemleyemez) fakat cisimsiz bir yerde tekil olarak bulunamaz. Hawking bu duruma “Doğa, çıplak tekillikten tiksinir.[16] der. Evrense klasik Big Bang kuramında hiçlikteki bir tekil noktadan meydana gelmiştir. Eğer tekillikler cisim olmayan yerlerde barınamıyorsa nasıl olur da hiçlikte barınabilir? İşte tam burada bir soru ortaya çıkıyor: Birçok sorunu beraberinde getiren tekillikler klasik kuramda büyük eksiklere yol açıyorsa, o halde, evrenin oluşumundan (Big Bang) önce ne vardı?

  Tekilliklerin bir çözümünü Martin Bojowald, Pensilvanya Üniversitesi’nde “İlmek Kuantum Teorisinin” öncülerinden Abhay Ashtekar ile yaptığı ortak çalışmalar sonucunda yayımlamıştır. Bu çalışmada tekillikler, ilmek kozmolojisi (LQC) çerçevesinde açıklanır ve Bojowald’ın .çalışmasından şu net bir şekilde anlaşılır ki ilmek kozmolojisi, Big Bang ile çelişmeden tekillikleri ortadan kaldırarak sorunu çözer. İşte Bojowald 2000 yılında yayımladığı bu çalışmasında – sadece matematiksel olarak da olsa- tekilliklerden kaçmanın yolunu göstermiştir. Ashtekar, bu çalışma karşısında öyle etkilenmiştir ki şu sözleri sarf etmiştir: “Ondan çok etkilenmiştim, bu etki hâlâ sürüyor.”[17] Daha sonra Ashtekar ve Bojowald, Varşova Üniversitesi’nden Jerzy Lewandowski ve iki doktora öğrencisi Parampreet Singh ve Tomasz Pawlowski ile çalışmaya başladılar. Singh ve Pawlowski, ilmek kozmolojisini baz alarak bazı simülasyonlar geliştirdiler ve bu simülasyonlardan hiç beklenmedik bir şeyle karşılaştılar. Simülasyonlara göre evrenin genişlemesi bir yerde duruyor ve tam tersi istikamette devam ediyordu yani evren küçülmeye başlıyordu. Ancak bir sorun vardı. Teori Singh’in kendi söylemiyle "Bu, genel görelilikten tamamen kopmaktı.”[17] Yani bu yeni teori genel görelilikle bariz şekilde çelişiyordu. Daha sonra ekip birkaç matematiksel hata olduğunu fark etti ve bunları düzelttikten sonra hem görelilikle uyumlu hem de tekilliklerden kurtulan bir teori elde ettiler.  İşte “büyük sekme” teorisi Ashtekar öncülüğünde 2006 yılında böylece ortaya çıkmış oldu. Sizden ricam şu ki bu çalışmayı ve isimleri unutmayın çünkü buraya geri döneceğiz. O halde sorumuzu yineleyelim: evrenin oluşumundan (Big Bang) önce ne vardı?

  Bu noktada dört senaryo karşımıza çıkıyor: hiçlik, sonsuz evren, sonsuz şişme ve büyük sekme teorisi.Bizim burada ele alacağımız teoriyse -eğer doğruysa- yeni bir büyük patlamayı öngören bir teori olan “Büyük Sekme Teorisi” (Big Bounce Theory) İşte bu teori ikinci bir büyük patlama anlamına geliyor. İlk önce teorinin bize söylediği şeyi anlayalım, sonrasında bunun değerlendirmesini olabildiğince nesnel bir çerçevede yapmaya koyulalım.

  Büyük sekme teorisine göre her evren, bir önceki evrenin çok yoğun ve küçük hacimli bir noktasından çıkar. Yani her evren bir önceki evrenin küçük hacme sıkışmış yoğun maddesinin patlamasından ortaya çıkmıştır. Teoriye göre evren aynı Big Bang’de olduğu gibi patlamadan sonra genişler, maksimum noktasına vardığında genişleme durur ve tersine döner yani evren küçülmeye başlar, küçülür ve en sonunda çok küçük hacimli yüksek yoğunluklu bir nokta halini alır ve sonra bu konumdan yine bir evren ortaya çıkar ve bu da aynı döngüyü (Şekil 3) sürdürür. Özetle büyük sekme teorisi budur, yani evren döngüsel olarak genişler, durur, küçülür, seker(patlar), genişler, durur, küçülür, seker… Peki bu genişlemeye/küçülmeye ne sebep olur? Hatırlarsanız yazının başında karanlık madde modelinin son gözlemlenen galaksi dizilimleri ve yaşlarıyla uyumsuz olduğundan bahsetmiştik. İşte tam bu noktada büyük sekme teorisi, karanlık madde yerine evreni genişleten/küçülten güç olarak karanlık enerjiyi baz alır. 


  Hatırlarsanız tekillikler bölümünde Dr. Bruni’ye kulak vermiştik. Bruni, asıl olarak karanlık enerjinin evrenin genişlemesi ve (ve eğer büyük sekme doğruysa) küçülmesi üzerindeki etkili güç olup olamayacağını araştırıyor.[1] Bruni’nin çalışmalarıysa (anlattıklarına göre) bize Şekil 4’teki grafiği vermekte. Grafikteki yeşil sütunlar evrenin genişleme hızını, siyah dalgalı çizgiyse karanlık madde miktarını gösteriyor. Grafik özetle şunu söylüyor: karanlık enerji seviyesi minimum ve maksimumken genişleme hızı en üst seviyededir ancak karanlık madde miktarı (kırmızı oka bakınız) ortalamaya yaklaştıkça hız düşer ve en ortadayken hız sıfır seviyesine iner yani evren durur. Bunu evren üzerinden biraz daha açayım; evren bir önceki evrenin çekirdek noktasından bir patlamayla yeniden genişlemeye başladığında evrende çok az karanlık enerji vardı dolayısıyla genişleme hızı en üst seviyedeydi ve evren olağanüstü bir hızla, sonra karanlık enerji miktarı arttı ve genişleme yavaşladı ve Bruni’ye göre miktar ortalamaya yaklaştıkça bu hız düşüyor ve evren bu noktaya ulaştığında genişleme hızı duracak ve küçülmeye başlayacak. İlkten küçülmesi ortalamaya yakın bir karanlık enerji miktarına sahip olduğundan yavaş olacak ancak sonlara gelindiğinde kara deliklerin de artmasıyla karanlık enerji miktarı artacak ve genişleme hızı (ters anlamda) en üst seviyeye çıkacak yani evren çok yüksek bir hızda küçülecek ve en son çok yoğun tekil bir nokta halini alacak. Daha sonra bu noktadaki kuantum ve yoğunluk dalgalanmaları yeni bir evrenin önayağı olacak. İşte büyük sekme teorisinin dediği tam olarak budur.

  Madem ki Bruni’ye bir kez kulak verdik, devamını onun ağızından dinleyelim. “Karanlık enerji evrenimizin genişlemesinin hızlanmasına neden oluyor. Negatif basınca sahip ve -bu nedenle kütle çekici olmaktan ziyade itici hale geliyor- genel olarak yeterince negatif basıncı sahip olan her şey karanlık enerji rolünü oynar ve zamanla evrimleşebilir. Şişme ile karanlık enerjinin hâkim olduğu mevcut dönem arasındaki benzerlik her iki durumda da evrenin genişlemesinin hızlanıyor olmasıdır.”[1] Aynen Bruni’nin dediği gibi, karanlık enerji negatif basınca sahip olduğundan kütle onu iter ve karanlık enerjinin kütle tarafından evrenin ücra köşelerine itilmesi demek evrenin genişlemesi demektir; ayrıca burada Bruni’nin dediği gibi, her iki durumda yani karanlık enerjinin en üst ve en alt seviyesinde evrenin genişleme hızı artıyor (zaten Şekil 4’te grafiği var ve bundan bahsetmiştik). Son olarak izin verin de Bruni bize sonj iki paragrafta uzun uzadıya anlattığım şeyin özetini sunsun. “Evrenin daralması sırasında karanlık enerji artıyor böylece evrenin boyutu minimumu ulaşıyor ve sıçrıyor. Sonra evren genişliyor ve karanlık enerji minimuma doğru azalıyor, karanlık enerji maksimum ya da minimuma yaklaştığında evren hızlanır dolayısıyla modelimizde karanlık enerji hem şişmeyi hem de günümüzde gözlemlenen hızlanmış genişlemeyi açıklıyor.”[1]

  Sizden birkaç ismi unutmamanızı istemiştim. Şimdi onları bir daha hatırlayınız. Öyleyse şu konuya değinelim, evren yoğun tekil bir nokta haline geliyor. Buraya kadar sorun yok ancak ne kadar yoğun hale geliyor? Bu konuda bir sınırlama var, fiziksel olarak en yüksek yoğunluk Planck yoğunluğudur ve bu yoğunluk 5.1 × 1096 kilogram / metreküp’tür. İşte Singh bu konuya şöyle değiniyor: “Planck yoğunluğuna erişemezsiniz, bu teori gereği yasaktır.”[17] Özetle buradaki yoğunlukta bir sınırlama olduğunu belirtmeliyiz yani bu nokta bir “tekillik” değildir (zaten tekilliklerden kaçmak üzerine kurulu bir teorinin tekillik içermesi ironik olurdu), sadece Planck yoğunluğuna yakın yoğunlukta bir noktadır.

  Şimdi değerlendirme kısmına giriş niteliğinde bir nokta üzerinde duralım. Bu teoriyi güçlendirip önümüze çıkaran şey nedir? Burada Big Bang’in ilk anlarına gitmemiz lazım. Klasik Big Bang teorisinde iki büyük açık vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz:

  1. Ufuk Problemi : Kozmik Arka Plan Işımasında (CMBR) sıcaklık evrenin her yerine eşit dağılmış şekilde gözükmektedir ve bu eşit dağılma için evrenin ilk anlarında sıcaklığın her yere eşit şekilde yayılması gerekir ancak genişleme hızı ışık hızını aşmadığı sürece ısı her yere bu kısa zaman diliminde yayılamaz.

  2. Düzlük Problemi : Evrenin sonsuz genişlemesi ile yerçekimi altında çökmesi olguları arasında nasıl bir denge vardır sorusuyla ilintilidir ve çelişki öne sürer. Ayrıca kütleçekimin evrenin her yerine mükemmel dağılması gereklidir ancak Anna Ijjas gibi birtakım fizikçiler bunun olası olmadığını öne sürerler.[19]

İşte büyük sekme teorisi bu iki soruyu bertaraf etmemize yarıyor. Klasik teoride bu sorunlar evrenin ilk anlarında genişleme hızını ışık hızından büyük alarak çözülür ancak bunun mümkünatı tartışmalıdır. Büyük sekme teorisiyse bize ışık hızında genişleme (süperenflasyon) yerine daha olağan ve ışık hızının altında bir tablo çiziyor. Ayrıca çoğu uzman süperenflasyonun yaydığı yerçekimi dalgalarının çok güçlü olacağından bunun CBMR’da gözükmesi gerektiği konusunda hemfikir ve bu da klasik Big Bang teorisine bir darbe daha vuruyor. Ancak bu dediklerimden büyük sekme teorisinin de eksikleri olmadığı fikrine kesinlikle kapılmayın çünkü o konuya da gireceğiz. 

  Peki ya neden bu görüş bizi evrenin başlangıcı konusunda bir paradigma değişimine sürüklemiyor? Çünkü çok açık ki büyük sekme teorisi bize soru işaretleriyle dolu bir kâğıt sunuyor. Şimdi size bu kağıttaki en büyük dört soru işaretini açıklayacağım: 

  1. Çok Yüksek Isı Problemi: Evrendeki hafif elementlerin (hidrojen ve helyum) bolluğu klasik büyük patlama teorisiyle gayet güzel açıklanıyor ancak aynı şeyi büyük sekmede yapmaya çalıştığımızda çok yüksek ısıya sahip bir ortama ihtiyaç duyuyoruz ve böyle bir ortamın oluşup oluşamayacağı hâlâ bir soru işareti.

  2. İzlerin Silinmesi Problemi: Bojowald’ın hesaplamalarına göre güncel evren, bir önceki evrenden hiçbir iz taşıyamaz. Burada izden kastımızsa bildiğimiz maddedir çünkü teoriye göre evren yoğun bir nokta halini alırken tamamına yakını karadeliklerle kaplanır ve bir sonraki evrene madde iletilmez. Maddenin ve hatta ışınımın (ışık yaymanın) küçülme boyunca devam etmesinin sekmeyi bozacağı birçok uzmanca doğrulanmış bir görüştür ve bu olgu kulağa pek hoş gelmiyor.

  3. Uzayın Eğriliği Problemi: Büyük sekmeyi doğrulayan tüm hesaplamalar uzayın eğriliğini pozitif olarak alır ancak birçok fizikçi bunu yapmak yerine uzayın eğriliğini negatif olarak alır. Hangisinin doğru olduğu hâlâ bir muamma.

  4. Nedensellik/Sonsuzluk Problemi: Büyük sekme teorisi döngüseldir yani sonsuz tane ardıl evren ve sonsuz tane artçı evren vardır ancak ilk bir evren yoktur. İlk bir evrenin olmaması yaşam sağduyumuza uyumlu değildir bu yüzden de ilk maddenin (ki ilk yoktur) nasıl geldiği kavraması güç bir sorundur.

İşte bu ve benzeri problemlere yanıt bulana kadar büyük ihtimalle klasik Big Bang teorisi, evrenin başlangıcına dair bir paradigma teşkil etmeye devam edecek, en azından bugünün tablosu bunu gösteriyor.








Kaynakça

[1](Sparrow,Giles(2023).Yeni Büyük Patlama.İstanbul:All About Space dergisi 23.Sayı)

[2](Labort,Henry(1998).Evrenin Oluşumu.İstanbul:Payel Yayınevi)

[3](Thuan,Trinh Xuan(2020).Evrenin Yazgısı:Büyük Patlama ve Sonrası.İstanbul: YKY Yayınevi)

[4](NASA-Legacy Archieve Microwave Background Data Analysis: www.lambda.gsfc.nasa.gov)

[5](ESO-European Southern Observatory-Hierarchy of Galaxy Formations: www.eso.org)  

[6](Wikipedia English: www.en.wikipedia.org)

[7](Nicolson,Iain(2018).Evren:Büyük Patlama ve Evrenin Geleceği.Ankara: Akılçelen Kitaplar)

[8](Silk,Joseph(2000).Evrenin Kısa Tarihi.Ankara:TÜBİTAK)

[9](Stuart,Colin(2020).Bir Nefeste Evren.İstanbul:Maya Kitap)

[10](Mack,Katie(2022).Her Şeyin Sonu:Astrofiziksel Manada.İstanbul.Domingo Yayınevi)

[11](Sparrow,Giles(2019).Uzayın Şekli Nasıldır?:21.Yüzyıl İçin Bir Rehber. İstanbul:Hep Kitap)

[12](Weinberg,Steven(2022).İlk Üç Dakika:Evrenin Kökenine Çağdaş Bir Bakış.İstanbul:Sia Kitap)

[13](Hawking,Stephen(2021).Zamanın Kısa Tarihi.İstanbul:ALFA Yayıncılık)

[14](Sagan,Carl (2022).Kozmos:Evrenin ve Yaşamın Sırları.İstanbul:Altın Kitaplar)

[15](Blome,H.J. & Priester,W.(1991).Big Bounce İn the Very Early Universe.Köln:Astronomy and Astrophysics jurnal Volume 250)

[16](Hawking,S. & Penrose,R.(2016).Zamanın ve Uzayın Doğası.İstanbul:ALFA Yayıncılık)

[17](Anil Ananthaswamy.(2008).From Big Bang To Big Bouncehttps://www.newscientist.com )

[18](Büyük Sekme Teorisi İllustrasyonu: www.evrimagaci.org )

[19](Anna Ijjas.(2019).What İf There Was No Big Banghttps://www.newscientist.com )

[20](Nikodem Poplawski.(2018).The Simplest Origin of the Big Bounce and Inflation.West Haven: www.worldscientific.com )


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Komprador (Tiyatro)

Sahne 1 (Salonda sessizlik hakimdir. Herkes kravatlarını düzeltir ve saat tam beşi vurduğunda masadan kalkarlar. Sadece Bilal ve Satış...

 
 
 
Komprador

Toplantı bitti, salon derin bir sessizliğe büründü. Herkes eşzamanlı olarak kravatlarını düzeltip saat tam beşi vurduğunda masadan...

 
 
 
Yalnızlık Üzerine

Yalnızlık üzerine yazılan pek deneme göremedim. En azından genel literatürde yer tutan “kült” denemelerde böyle bir yazı dikkatimi...

 
 
 

Yorumlar


© 2035 by Mert Ali Aytaç. Powered and secured by Wix

bottom of page