Özveri ve Çalışma Üzerine
- Mert Ali Aytaç
- 16 Eyl
- 2 dakikada okunur
“Zavallı delikanlı, sanatımın bütünüyle bağlı olduğu ulvi şeyleri anladığın yok! Öyleyse elimde tuttuğum bir aletten farkın nedir? (…) Sevdiğim iyi bir çıraksın sen ama çalışırken parmaklarının arasında sadece bakır, altın, gümüş olduğunu zannediyorsun; benim dehamın hayat verdiği bu madenlerin canlı bir bedeni nabzı gibi attığını hissetmiyorsun. Bu yüzden eserlerin ölünce sen ölmezsin.”
-Zacharius Usta (Jules Verne)
Ölümsüzleşmek… Herkesin hayalidir değil mi? İnsan ne olursa olsun yaşamak ister, Dostoyevski Suç ve Ceza romanında der ki “İnsan, o kadar aşağılıktır ki idama mahkûm edilmektense binlerce yıl bir uçurumun kenarında durmayı tercih eder.” Issız bir uçurumun kenarında… Ben de yıllarca ölümsüzlüğü aradım, aynı felsefe taşını arayan ünlü simyacı Nicolas Flamel gibi. Ve ölümsüzlüğün sırrını en azından dünyada bulduğuma inanıyorum. Kâğıt ve kalem, ölümsüzlüğün yegâne sırrı. Evet, bu entelektüeller için kâğıt ve kalem olsa da zanaatkarlar için metaller veya sanatkârlar için tuval ve fırça olabilir. İnsanlar ortaya koydukları eserlerle ve verdikleri mücadelelerle hatırlanırlar. Onları yalnız bu ölümsüzleştirir. Para insanın unutulmamasına yetmez, insanların kalıcılaşması ancak eserleriyle mümkündür ve unutmayın ki eserleriniz yoksa eğer, isminizi bilen son kişi öldüğünde siz de ebediyetin serin sularına karışmış olacaksınız.
Peki ya eserlerin mahiyeti ne olmalıdır? Çünkü baktığımızda çevremizde her işi yapan binlerce, on binlerce, yüz binlerce ve hatta milyonlarca insan var. Bizi bu noktada herkesin önüne koyan şey özveri, cesaret, çalışma, yetenek ve özgünlük olacaktır. Biz bugün ölümsüzleşmenin bu beş basamağından ikisine odaklanacağız.
İlk basamak kesinlikle çalışma, ikincisiyse özveridir. Çalışmadan eserler ortaya çıkmaz, okumadan yazılmaz ve okumadan yazmaya kalkışmak demek birinci basamağı çıkmadan dördüncü basamağa yani özgünlüğe atlamaya çalışmak demektir. Ancak kuşkusuz birinci basamakta sağlam duramayan dördüncü basamağa atlarsa düşer, özgüveni aynı kemikleri gibi kırılır. İşte bu yüzden çalışma her şeyin ön koşuludur. Özveri ise çalışmanın niteliğini ve kalitesini belirler. Üzerine düşünülmemiş bir konu üzerine çalakalem bir deneme yazmakla olgunlaşmış fikirleri dalından koparmanın lezzeti ve ortaya koyduğu eser çok ayıdır.
İnsan çalışmalıdır, çalışmalı ve bunu zevk ile yapmalıdır, durumundan hoşnut olarak, aksi halde ikinci basamağa adımını atamaz. Çalışırken kalemini ve beynini hissetmelidir. Kaleminden dökülen kelimeleri en değerli hazinesi olarak görmeli, onları en narin şekilde yerlerine yerleştirmelidir. Zaten bunu yapmıyorsa başta alıntıladığım beni çok derinden etkileyen Jules Verne sözündeki gibi, o insanın kalemden bir farkı kalmaz. İnsanı insan yapan başka nesnelere yüklediği anlamdır, yoksa nesneler yalnızca atomlardan ibarettir. İnsan eserini hissetmeli, onu kalbinden veya zihninden damıtmalıdır. İşte bu gerçek sanattır, işte bu gerçek felsefedir, işte bu gerçek zanaattır. Bir söz vardı hatırladığım “Bütün kutsanmış ruhlar çalışma anında seni izliyormuşçasına çalış.” diye. Öyleyse çalışırken metne veya sanata veyahut zanaata kendimizden bir şeyler damıtmalı, onu özgünlüğümüzle bezemeliyiz. İşte ölümsüzlüğe böyle ulaşılır, çalışarak, özveriyle, cesaretle, özgünlükle ve yetenekle. Bu beş basamağı hakkıyla geçen her kişi kendini halkın kollarına bırakmıştır.
Mert Ali AYTAÇ
Yorumlar