top of page

Tanrı Bizimle Mi? – Tanrı Üzerine

  • Yazarın fotoğrafı: Mert Ali Aytaç
    Mert Ali Aytaç
  • 16 Eyl
  • 2 dakikada okunur

“Tanrı öldü, onu öldüren bizleriz.”

                                                                        - Böyle Buyurdu Zerdüşt (Friedrich Nietzsche) 

“Biz bir krallıkta doğduk, Tanrı’ya itaat etmek bizim için özgürlüktür.”

                                                                        -Mutlu Yaşam Üzerine (Seneca)


   Tanrı bizimle mi? Gayet yerinde bir soru, hayatımızı anlamlandırmanın tek yolu bu soruyu cevaplamak. Bu soru bizi kıldan ince kılıçtan ince bir köprünün üzerinde bir cambaz misali oynatır çünkü çok yönlü ve alengirli bir sorudur. Bizse bugün bu sorunun hayatımızdaki anlamın ne kadarını işgal ettiği yönüne değineceğiz.

   Öncelikle deizm ve birkaç diğer din dışındaki bütün dinler poli (çoğul), mono (tekil), pan (bütüncül) veya düalist (ikili) tanrı betimlemelerinde bulunur. Kimi bunu açıkça antropomorfik (insan biçimci) şekilde yapar kimisiyse Tanrıyı daha soyut bir imgelem içinde konumlandırır. Tanrı’nın neye benzediği veya Tanrının mahiyeti bugünkü konumuzdan çok uzak. Biz bugün bu kurallar bütünüyle bize armağan edilen tanrı figürlerinin hayatımızı anlamlandırmada ve dolaysıyla ahlaklı yaşamada ne kadar etkili olacağı hususuna değineceğiz.

   Öncelikle bir tanrı veya din olmaksızın ahlaklı yaşama çabalarımızı hiçbir olguya dayandıramayız ne evrime ne de diğerlerine çünkü güçlünün zayıfı ezip yok etmesi her zaman sıradan ve normal olandır ancak ne kadar ahlaklı olduğu tartışmalıdır. Ayrıca bilimsel gerçekler kültürel olarak değişir, zamanla gelişir ve içinde öznellik barındırır. En nihayetinde evrim gibi neredeyse “kaçınılmaz” olarak niteleyebileceğimiz bir olgu dahi birtakım bilim insanlarının öznel fikir ve tahminleriyle bu noktaya gelmiştir. Dolayısıyla değişen veya gelişen bulgular veya bilim üzerine ahlak inşa edilemez. Ahlak ancak ilahi bir varlığın buyrukları ve uyulmasını emrettiği kurallar bütünü olarak nitelendirilip bir tanrı üzerine bina edilebilir.

   Bir diğer konu “motivasyon” veya kamçılanma meselesidir. İlahi bir varlığa duyulan “tam” güvenin ve iç huzurun insanı daha mutlu ettiği, daha ahlaklı yaşamasını sağladığı ve onun ahlaki görev bilincini daha üst noktalara taşıdığı bilimsel birtakım çalışmalarla kanıtlanmıştır. Mesela bazı “küçük” günahlar kimsenin görmediği alanlarda (yani toplum baskısı veya ayıplamasının olmadığı yerlerde) inanmayan “sıradan” insanlara normal gelebilir ancak Tanrıya tam güven duyan ve tanrı kendini izliyormuşçasına pür dikkat yaşayan bir insan bunu hiçbir koşulda yapmayacaktır. Elbette kötü önekler de gösterilebilir ancak suç oranlarına ülke ve dünya örnekleminde baktığımıza dindarlığın ahlaki yönde pozitif etki sahibi olduğunu söyleyebiliriz.

   İnsan inanma ihtiyacı duyar ve bir şekilde içinden gelen bu duyguyu ancak bir tanrı fikriyle bastırabilir. Marx’ın dediği gibi “Din bir afyondur.” Evet, din acıları dindirir ve insanın bu dünyanın keder ve üzüntüsüne dayanmasını sağlar ve insanın Schopenhauer’in deyimiyle içinden gelen bu “sonsuz yaşama arzusu” ancak tanrı ile tatmin edilebilir. Yani Tanrı ölmedi ve bizimle nesiller boyu kalacak, bizse onun krallığında ona sığınan aciz kullardan birkaçıyız.


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Komprador (Tiyatro)

Sahne 1 (Salonda sessizlik hakimdir. Herkes kravatlarını düzeltir ve saat tam beşi vurduğunda masadan kalkarlar. Sadece Bilal ve Satış...

 
 
 
Komprador

Toplantı bitti, salon derin bir sessizliğe büründü. Herkes eşzamanlı olarak kravatlarını düzeltip saat tam beşi vurduğunda masadan...

 
 
 
Yalnızlık Üzerine

Yalnızlık üzerine yazılan pek deneme göremedim. En azından genel literatürde yer tutan “kült” denemelerde böyle bir yazı dikkatimi...

 
 
 

Yorumlar


© 2035 by Mert Ali Aytaç. Powered and secured by Wix

bottom of page